Bahsi Geçenler ║ Öykü

Kâbusundan sıçrayarak uyandı Âdem. İlkin idrak edemedi ne olduğunu, kan ter içerisinde kalmıştı. Soluk alıp verişi normalleşmeye başlayınca yavaşça etrafa bakındı, odasındaydı. Uzanarak gece lambasını yaktı ve saate baktı, beşe geliyordu. Aşırı terlediğinden olacak, dudakları kurumuştu. Doğruldu yatağından ve komidinin üzerindeki su bardağına uzanarak bir nefeste içti bütün suyu. Lambayı söndürerek yeniden yatağına yattı. Fena bir kâbustan uyanmışken yeniden uyumaya çalışmak pek akıllıca değildi aslında. Gelgelelim Âdem de pek akıllı biri değildi. Yumdu tavana dikili olan gözlerini. O an için tek dileği yeni bir kâbus görmemekti…
Önce bir çift çekik göz gördü Âdem, gözkapakları aralanınca da zümrüt yeşili gözler. Sonra bu gözlerin hemen altında belirgin iki elmacık kemiği dikkatini çekti, sonra altın sarısı saçlar ve kendisine tebessüm eden pembe dudaklar. Ve tüm varlığını koyarak ortaya büyük bir bahis oynadı Âdem, tüm risklerine rağmen sevdi bu kadını. Oysa kadın Âdem’in sevdiği gibi sevmiyordu adamı ve bunu da biliyordu Âdem. Yinede pek seviyordu bu kadını ve zamanla kadın da onu sevecekti elbet. Belki bugün değil, yarın da değil ama bir gün sevecekti. Sevmese de sevilmeye alışacaktı. Ona alışacaktı ve Âdem insanların alışkanlarını bırakamadıklarına inanıyordu. Aslında bu bahse girmesinin tek mantıklı nedeni de buydu; inancı.
İlk elde iyi bir strateji sergiledi Âdem,  usulca yaklaştı kadına. Âdem kadına yaklaştıkça yavaş yavaş şekillenmeye başladı bulundukları mekân. Bir kitapçıydı burası, eski ama büyük bir kitapçı. Âdem yaklaştı kadına iyiden iyiye ve ancak birkaç adım kaldığında ayrımsadı kadının elinde tuttuğu kitabın Sevda Sözleri olduğunu. Sırf bundan cesaretle uzandı kadının ellerine ve öptü parmak uçlarından. İkinci el biraz durağan geçti, kadın Âdem’i hayatına almıştı ama Âdem halen misafir konumundaydı. Oysa sahiplenmek istiyordu Âdem, bir o kadar da sahiplenilmek. Kadınsa hemcinslerinden farklıydı, mülkiyet fikrine pek sıcak bakmıyordu. Üçüncü elde telaşlanmaya başladı Âdem, ufak tartışmalar boy göstermeye başlamıştı ve henüz kadın ne onu seviyordu nede ona bağlanabiliyordu. Yeni bir şeyler yapmalıydı, kesin bir çözüm getirecek şeyler. Şiirler yetmiyordu artık kadına ve Âdem sevdadan bahsederken şiirsiz edemiyordu. Dördüncü el sakin başladı, son iki elin aksine işler yolunda görünüyordu. Birlikte epey zaman geçiriyor ve keyif alıyorlardı. Sokaklarda el ele tutuşup şarkılar söylüyor, sinemaya gidiyorlardı. Vizyonda bazen güzel bir sanat filmi, bazense Bollywood uyarlaması filmler gösteriyordu ama yinede mutluydular ve önemli olan da buydu. Kadın alışmaya başlamıştı, bu sevda için de bir umut demekti. Kazandığını hissediyordu Âdem ve bu ona şevk veriyordu. Ancak dördüncü elin ortalarında birden tersine döndü her şey. Ansızın telefon geldi kadına. Pürtelâş ayaklandı kadın yalnızca “Gitmeliyim” dedi ve bir cevap beklemeden dönüp gitti. Batıkent’te o sinema salonunda bir başına kalakaldı Âdem. Kaybetmişti.

Kâbusundan sıçrayarak uyandı, nefes nefeseydi. Saate baktı, yediyi çeyrek geçiyordu. Yeniden uzandı yatağına. “Allah’ım” dedi “Lütfen! Lütfen, bir şans daha” ve yeni bir kâbus görmemeyi dileyerek sıkı sıkıya yumdu gözlerini. Fena bir kâbustan uyanmışken yeniden uyumaya çalışmak pek akıllıca değildi aslında. Gelgelelim Âdem de pek akıllı biri değildi...


*Sinada dergisi 12. sayı, 2016

Yorumlar